Coğrafyanın İlkeleri: Doğa, İnsan ve Dünya Sistemi
Giriş: Coğrafyayı Anlamak
Coğrafya, pek çok kişinin zannettiği gibi yalnızca dağları, nehirleri veya ülkelerin başkentlerini ezberlemekten ibaret bir uğraş değildir. Aksine, gezegenimizi şekillendiren en temel kuvvetlerden ikisi olan doğa ile insan arasındaki karmaşık, dinamik ve sürekli değişen etkileşimi inceleyen temel bir bilim dalıdır. Yeryüzünde meydana gelen bir depremin insan yaşamına etkisinden, bir dağ yamacındaki bitki örtüsünün dağılışına, iklimin tarımsal faaliyetleri nasıl şekillendirdiğinden, şehirlerin neden belirli yerlerde kurulduğuna kadar hayatın her alanına dokunan sorulara cevap arar. Bu bölümün amacı, coğrafyanın temel kavramlarını, bilimsel ilkelerini ve dünyamızı anlamak için gerekli olan temel süreçleri bütüncül bir bakış açısıyla sunarak sağlam bir temel oluşturmaktır.
Bölüm 1: Coğrafya Biliminin Temelleri
1.1. Doğa ve İnsan Etkileşimi
Coğrafya biliminin kalbinde, onun varlık nedenini oluşturan temel bir ilke yatar: Doğa ve insan arasındaki karşılıklı etkileşim. Coğrafya, doğal süreçleri veya insan faaliyetlerini tek başlarına değil, bu ikisinin kesişim noktasında ortaya çıkan sonuçları analiz eder. Bu yaklaşım, coğrafyanın diğer bilimlerden ayrılan ve onu benzersiz kılan en stratejik özelliğidir.
Bu ilkeyi somutlaştırmak için bir deprem örneğini ele alalım. Yerkabuğundaki bir hareketlilik sonucu meydana gelen deprem, tek başına jeoloji biliminin doğrudan inceleme alanına girer. Ancak bu deprem, can ve mal kaybına yol açtığı, yerleşim alanlarını etkilediği veya insanların yaşam biçimini değiştirdiği anda coğrafyanın ana ilgi odağı haline gelir. Coğrafya için önemli olan, fay hattının kendisinden çok, o fay hattının üzerindeki insan yaşamına olan etkisidir. Dolayısıyla, bir olayın coğrafi bir nitelik kazanabilmesi için insan yaşamına dokunması gerekir. Bu temel prensip, coğrafyanın araştırma alanını ve bakış açısını şekillendirir. Doğa ile insan arasındaki bu hassas dengeyi ve etkileşimi anlamak, dünyayı bir bütün olarak kavramanın ilk adımıdır.
1.2. Doğal Ortam: Muhteşem Dörtlü
Dünya üzerindeki yaşam, birbiriyle sürekli etkileşim halinde olan dört temel doğal ortamın bir araya gelmesiyle mümkün olur. "Muhteşem Dörtlü" olarak da anılan bu sistemler, coğrafyanın inceleme alanının sınırlarını çizer ve gezegenimizdeki tüm süreçlerin temelini oluşturur.
- Atmosfer (Hava Küre): Dünyamızı bir yorgan gibi çepeçevre saran gaz tabakasıdır. Varlığı, gezegenimizin yerçekimi kuvvetine bağlıdır; yerçekimi olmasaydı, atmosfer de var olamazdı. Atmosferin faydaları sayısızdır: İçerdiği gazlar (oksijen, azot vb.) sayesinde canlı yaşamına olanak tanır. Dünyayı aşırı ısınma ve soğumadan korur. Uzaydan gelen göktaşlarına karşı koruyucu bir kalkan görevi görür ve halk arasında "yıldız kayması" olarak bilinen meteor parçalanmalarına sahne olur. En önemlisi, tüm iklim olaylarının (rüzgar, yağış vb.) meydana geldiği ortamdır.
- Litosfer (Taş Küre): Yerkürenin çekirdek ve manto katmanlarının üzerindeki katı kabuktur. Karaları, okyanus ve deniz tabanlarını içerir. Dağlar, ovalar, platolar gibi yeryüzü şekilleri bu kürenin bir parçasıdır. Bu şekiller, insanların yerleşme alanlarını, tarımsal faaliyetlerini ve hatta bitki örtüsünün dağılışını doğrudan etkiler. Örneğin dağlık arazilerde yerleşmelerin daha seyrek olması, Litosfer'in insan yaşamı üzerindeki etkisinin en net örneklerinden biridir.
- Hidrosfer (Su Küre): Yeryüzündeki okyanuslar, denizler, göller, akarsular, yeraltı suları ve buzullar gibi tüm su kütlelerini kapsayan ortamdır.
- Biyosfer (Canlı Küre): Diğer üç doğal ortamın kesişim alanında, canlı yaşamının bulunduğu küredir. Burada dikkat edilmesi gereken kritik nokta, Biyosfer'in Atmosfer, Litosfer ve Hidrosfer'in tamamını değil, yalnızca canlıların yaşayabildiği kısımlarını içermesidir. Biyosfer'i, bir elmanın tamamı yerine sadece üzerinde yaşam barındıran kabuğu ve yüzeye yakın etli kısmı gibi düşünebiliriz. Coğrafyanın ana ilgi odağı Biyosfer'dir çünkü doğa-insan etkileşiminin sahnesi tam olarak burasıdır.
Bu dört temel ortam, birbiriyle ayrılmaz bir bütün oluşturur ve coğrafyanın bilimsel analizlerini yaptığı temel ilkelerin zeminini hazırlar.
1.3. Coğrafyanın Temel İlkeleri
Coğrafya, olayları ve olguları rastgele değil, belirli bir bilimsel metodoloji çerçevesinde inceler. Bu metodolojinin temelini, coğrafi düşüncenin yapı taşlarını oluşturan üç temel ilke oluşturur.
- Nedensellik (Neden-Sonuç) Her bilim dalı gibi coğrafya da olayların temelinde yatan sebepleri anlamaya çalışır. Nedensellik ilkesi, coğrafi bir olayın nedenlerini "Neden?" sorusunu sorarak araştırır. Örneğin, "İç Anadolu Bölgesi'nde neden yıllık yağış miktarı azdır?" sorusu, bu ilkenin bir uygulamasıdır. Bu soruya verilen cevaplar (çevresinin dağlarla çevrili olması, deniz etkisine kapalı olması vb.) olayın nedenlerini ortaya koyar ve ezberden uzak, mantıksal bir öğrenme süreci sağlar.
- Karşılıklı İlgi (Bağlantı Kurma) Coğrafi olaylar, birbirinden bağımsız ve izole bir şekilde gerçekleşmez. Karşılıklı ilgi ilkesi, farklı coğrafi unsurlar arasındaki etkileşimi ve bağlantıyı inceler. Örneğin, "dağlık arazilerde yerleşmelerin seyrek olması" olgusu, fiziki coğrafyanın bir unsuru olan yer şekilleri ile beşeri coğrafyanın bir unsuru olan nüfus arasında doğrudan bir bağlantı kurar. Bu ilke, olayları bir bütünün parçaları olarak görmemizi sağlar.
- Dağılış Dağılış ilkesi, coğrafi olayların veya unsurların yeryüzündeki yayılışını inceler ve coğrafyayı diğer bilim dallarından ayıran en temel ve en önemli ilkedir. Bir olayın nedenlerini ve diğer olaylarla bağlantısını inceleyen başka bilimler de olabilir, ancak o olayın yeryüzündeki yayılışını haritalarla gösteren ve mekansal bir analiz yapan tek bilim coğrafyadır. Dağılış ilkesi iki şekilde incelenir:
- Yatayda Dağılış: Bir unsurun enleme bağlı olarak, yani Ekvator'dan kutuplara doğru gösterdiği değişimi ifade eder. Örneğin, bitki örtüsünün Ekvator'dan kutuplara doğru geniş yapraklı ormanlar, karışık ormanlar, iğne yapraklı ormanlar ve tundra şeklinde kuşaklar oluşturması yatayda dağılışa bir örnektir.
- Dikeyde Dağılış: Bir unsurun yükseltiye bağlı olarak, örneğin bir dağ yamacı boyunca gösterdiği değişimi ifade eder. Yine bitki örtüsü örneğinden yola çıkarsak, bir dağ yamacı boyunca yükseldikçe bitki örtüsünün geniş yapraklı, karışık, iğne yapraklı ve alpin çayırları şeklinde kuşaklar oluşturması dikeyde dağılışa bir örnektir.
Bu bilimsel ilkeler—nedensellik, bağlantı ve dağılış—coğrafyanın geniş konusunu nasıl incelediğini gösterir. Şimdi, bu incelemenin daha yönetilebilir olması için bilimin kendi içinde nasıl yapılandığına ve hangi disiplinlerden güç aldığına bakalım.
1.4. Coğrafyanın Bölümleri ve Yardımcı Bilimleri
Coğrafya, doğa ile insan arasındaki tüm etkileşimleri kapsayan geniş bir alana yayıldığı için, inceleme alanını daha sistematik hale getirmek amacıyla iki ana bölüme ayrılır. Bu bölümler, çalışmalarını yürütürken çok sayıda yardımcı bilim dalından destek alır.
- Fiziki Coğrafya (Doğal Sistemler) Doğal ortamda insan etkisi olmadan, kendiliğinden gerçekleşen olayları inceler. Doğanın kanunları ve süreçleri bu bölümün merkezindedir. Başlıca alt dalları şunlardır:
- Jeomorfoloji: Yer şekillerini (dağlar, ovalar, platolar) inceler.
- Klimatoloji: İklim olaylarını inceler.
- Hidrografya: Suları (okyanuslar, denizler, göller, akarsular) inceler.
- Biyocoğrafya: Canlıların (bitki ve hayvan) yeryüzündeki dağılışını inceler.
- Beşeri Coğrafya (İnsan Sistemleri) İnsan faaliyetlerinin ve bu faaliyetlerin coğrafi mekan üzerindeki etkilerini inceler. İnsanın doğayı nasıl şekillendirdiği ve doğadan nasıl etkilendiği bu bölümün odak noktasıdır. Başlıca alt dalları şunlardır:
- Nüfus Coğrafyası: Nüfusun dağılışı, yapısı ve hareketlerini inceler.
- Yerleşme Coğrafyası: Kırsal ve kentsel yerleşmeleri inceler.
- Tarım, Sanayi, Turizm Coğrafyası: Ekonomik faaliyetleri inceler.
- Siyasi Coğrafya: Siyasi olayların coğrafi mekanla ilişkisini inceler.
Fiziki ve beşeri unsurlara göre oluşturulan coğrafi bölgelerin sınırları, değişim hızı bakımından temel bir farklılık gösterir. Akdeniz iklim bölgesi gibi fiziki bir bölgenin sınırları binlerce yılda ancak değişirken; beşeri bölgelerin sınırları çok daha kısa sürede değişebilir. Örneğin, bir zamanlar verimli bir tarım bölgesi olan Çukurova, artan sanayileşme ve yerleşme faaliyetleriyle giderek bir sanayi bölgesine dönüşmektedir. Benzer şekilde, Dilovası da tarım bölgesi kimliğinden sanayi bölgesi kimliğine bürünmüştür. Fiziki ve beşeri coğrafya arasındaki bu zamansal ölçek farkı, coğrafi çalışmanın temel odaklarından ve zorluklarından biridir.
Coğrafyanın alt dalları, kendi alanlarında uzmanlaşırken, çalışmalarını daha derinleştirmek için bağımsız bilim dallarından veri ve yöntem alarak yararlanır. Örneğin, Klimatoloji bir coğrafya alt dalıyken, ona anlık hava durumu verilerini sağlayan Meteoroloji bir yardımcı bilimdir. Aşağıdaki tablo, doğal ortamlar ile coğrafyanın alt dalları ve onlara destek olan yardımcı bilimler arasındaki ilişkiyi özetlemektedir:
Doğal Ortam | Coğrafyanın Alt Dalı | Anlamı | Yardımcı Bilimler |
Atmosfer (Hava Küre) | Klimatoloji | İklim Bilgisi | Meteoroloji, Fizik |
Litosfer (Taş Küre) | Jeomorfoloji | Yeryüzü şekilleri | Jeoloji, Jeofizik |
Hidrosfer (Su Küre) | Hidrografya | Sular bilimi | Hidroloji, Oseonografya, Limnoloji |
Biyosfer (Canlı Küre) | Biyocoğrafya | Canlılar Coğrafyası | Biyoloji, Zooloji, Tıp |
Coğrafyanın bu disiplinler arası yapısı, olayları çok yönlü bir bakış açısıyla analiz etme gücü verir ve bir sonraki bölümde inceleyeceğimiz gezegenimizin temel işleyişini anlamak için bir zemin hazırlar.
Bölüm 2: Gezegenimiz Dünya
2.1. Dünyanın Şekli ve Sonuçları
Gezegenimizin şekli, yalnızca basit bir geometrik özellik değildir; iklim kuşaklarından yerçekimine, gece-gündüz oluşumundan harita çizimlerine kadar sayısız coğrafi olayın temelini oluşturan stratejik bir faktördür. Dünya'nın bu kendine has şeklini ve sonuçlarını iki başlık altında incelemek, coğrafi süreçleri anlamak için kritik bir öneme sahiptir.
- Geoit Şekil ve Kanıtları Dünya, tam bir küre değil, kendine has bir şekle sahiptir. Kutuplardan basık, Ekvator'dan ise şişkin olan bu özel şekle "Geoit" adı verilir. Bu şekil, Dünya'nın yaklaşık 5 milyar yıl önce gaz ve toz bulutu halindeyken kendi ekseni etrafında dönmesine bağlı olarak, Ekvator olarak adlandırdığımız yere doğru gaz ve toz bulutlarının yığılması ve basıklaşmasıyla oluşmuştur. Bu basıklaşma, Dünya katılaşıncaya kadar devam etmiş ve gezegenimiz bugünkü geoit şeklini almıştır. Dünya'nın geoit olduğunun üç temel kanıtı vardır:
- Yerçekiminin Ekvator'dan kutuplara doğru artması: Kutuplar, yerin merkezine daha yakın olduğu için yerçekimi kuvveti kutuplarda daha fazladır.
- Ekvator çevresinin kutuplar çevresinden daha uzun olması: Ekvator'dan şişkin olduğu için en geniş çevresi Ekvator'dadır.
- Ekvator yarıçapının kutuplar yarıçapından daha uzun olması: Yine Ekvator'dan şişkin olmasının bir sonucudur.
- Küresel Şekil ve Sonuçları Geoit şeklin kanıtları spesifik olsa da, coğrafi olaylar üzerinde asıl baskın etkiye sahip olan, Dünya'nın genel olarak küresel olmasıdır. Bu küresel şeklin sonuçları, gezegenimizdeki yaşamı doğrudan şekillendirir:
- Güneş Işınlarının Geliş Açısı: Dünya küresel olduğu için Güneş ışınlarının yeryüzüne düşme açısı Ekvator'dan kutuplara doğru küçülür. Bu durum, sıcaklığın Ekvator’dan kutuplara doğru genel olarak azalmasının ve buna bağlı olarak iklim, bitki örtüsü ve tarım ürünlerinin kuşaklar oluşturmasının temel nedenidir (enlem etkisi). Önemli bir not: Güneş ışınları Ekvator çizgisine yılda sadece iki kez (21 Mart ve 23 Eylül) dik açıyla gelir. Ancak Dönenceler arasında kalan Ekvatoral kuşak, yıl boyunca Güneş ışınlarını dik veya dike yakın açılarla alır.
- Sıcaklık Kuşaklarının Oluşumu: Sıcaklığın enleme bağlı olarak azalması, yeryüzünde sıcak, ılıman ve soğuk kuşakların oluşmasına neden olur.
- Gölge Boyları: Güneş ışınlarının geliş açısıyla ters orantılı olarak, cisimlerin gölge boyları Ekvator'dan kutuplara doğru uzar.
- Aydınlanma Çemberi ve Gece-Gündüz Oluşumu: Küresel şekil nedeniyle Dünya'nın yarısı aydınlık (gündüz) iken diğer yarısı karanlık (gece) olur. Bu iki bölümü ayıran sınıra aydınlanma çemberi denir. Kritik ayrım: Gece ve gündüzün oluşması Dünya'nın şekliyle, birbirini takip etmesi yani ardalanması ise Dünya'nın günlük hareketiyle ilgilidir.
- Paralel ve Meridyen Özellikleri: Paralel dairelerinin boyları Ekvator'dan kutuplara doğru kısalır ve kutuplarda nokta halini alır. İki meridyen yayı arasındaki mesafe ise Ekvator'dan kutuplara doğru daralır.
- Haritalardaki Bozulmalar: Küresel bir yüzeyi hatasız bir şekilde düz bir düzleme aktarmak imkansızdır. Küresel bir yüzeyi düzleme aktarmak, bir portakal kabuğunu yırtmadan düz bir masaya yaymaya çalışmak gibidir; mutlaka gerilmeler, yırtılmalar ve bozulmalar olacaktır. Bu nedenle tüm haritalarda bozulmalar meydana gelir ve bu bozulmalar kutuplara doğru gidildikçe artar.
- Termik Basınç Kuşakları: Ekvator'un yıl boyunca sıcak olması nedeniyle sürekli Termik Alçak Basınç alanı, kutupların ise yıl boyunca soğuk olması nedeniyle sürekli Termik Yüksek Basınç alanı olması, doğrudan Dünya'nın küresel şeklinin bir sonucudur.
Dünya'nın bu temel özellikleri, gezegenimizin durağan olmadığını ve bir sonraki başlıkta ele alacağımız hareketlerinin de en az şekli kadar önemli sonuçlar doğurduğunu gösterir.
2.2. Dünyanın Hareketleri ve Sonuçları
Gezegenimiz, evrende durağan bir gök cismi değildir. Kendi ekseni etrafında ve Güneş'in etrafında yaptığı iki temel hareket, iklimden mevsimlere, yerel saat farklarından okyanus akıntılarına kadar sayısız coğrafi olguyu şekillendiren dinamik süreçlerdir.
- Günlük (Eksen) Hareket Dünya'nın kendi ekseni etrafında batıdan doğuya doğru 24 saatte tamamladığı harekettir. Bu hareketin coğrafi sonuçları şunlardır:
- Gece ve Gündüzün Ardalanması: Bu hareketin en temel ve en belirgin sonucudur. Dünya döndükçe aydınlanma çemberi yer değiştirir, böylece gece ve gündüz birbirini takip eder.
- Gün İçinde Güneş Işınlarının Açısının Değişmesi: Sabah, öğle ve akşam saatlerinde Güneş ışınlarının geliş açısı sürekli değişir. Bu durum, gün içindeki sıcaklık ve gölge boyu değişimlerine neden olur. Günün en sıcak anı, ısı birikimi nedeniyle Güneş'in en tepeye ulaştığı öğle vaktinden yaklaşık 1-2 saat sonradır.
- Yerel Saat Farkları ve Yönler: Dünya'nın batıdan doğuya doğru dönmesi, doğudaki merkezlerde Güneş'in daha erken doğmasına ve yerel saatin daha ileri olmasına yol açar. Bu durum, ana yönlerin (doğu-batı) oluşmasını sağlar. Ramazan ayında doğudaki illerde iftarın daha erken yapılması, bu durumun günlük hayattaki en somut örneğidir.
- Sürekli Rüzgarlar ve Okyanus Akıntılarında Sapmalar: Dünya'nın dönüşünden kaynaklanan Coriolis etkisi nedeniyle hareketli cisimler (rüzgarlar, akıntılar) Kuzey Yarım Küre'de hareket yönünün sağına, Güney Yarım Küre'de ise soluna sapar. Bu sapma kuvveti, küresel hava ve su dolaşımını anlamak, deniz ve hava seyrüseferini planlamak ve meteorolojik tahminler yapmak için kritik bir öneme sahiptir.
- Meltem Rüzgarları: Günlük sıcaklık farkları, kara ile deniz ve dağ ile vadi arasında farklı ısınmaya yol açar. Bu durum, gün içinde yön değiştiren meltem rüzgarlarını oluşturur.
- Dinamik Basınç Kuşakları: Dünya'nın dönüşüyle savrulan hava kütleleri, 30° enlemlerinde yığılarak Dinamik Yüksek Basınç alanlarını, 60° enlemlerinde ise karşılaşarak Dinamik Alçak Basınç alanlarını oluşturur.
- Çizgisel ve Açısal Hız: Dünya üzerindeki her noktanın birim zamanda taradığı açı (açısal hız) eşittir. Ancak birim zamanda kat ettiği mesafe (çizgisel hız) Ekvator'dan kutuplara doğru azalır. Çizgisel hızın azalması, gün doğumu (tan) ve gün batımı (grup) sürelerinin kutuplara doğru uzamasına neden olur.
- Yıllık (Yörünge) Hareket ve Eksen Eğikliği Dünya'nın Güneş etrafındaki yolculuğu tek başına mevsimleri oluşturmaz. Coğrafyanın en temel olgularından olan mevsimler, bu yolculuğun 23°27’ lık bir eksen eğikliği ile birleşmesinin doğrudan bir sonucudur. Bu iki faktör ayrılmaz bir bütündür ve sonuçları birlikte değerlendirilmelidir:
- Mevsimlerin Oluşumu: Eksen eğikliği nedeniyle yıl içinde Güneş ışınlarının dik geldiği yerler sürekli olarak Dönenceler arasında değişir. Bu durum, mevsimlerin oluşmasına ve aynı anda farklı yarım kürelerde zıt mevsimlerin (Kuzey Yarım Küre'de yaz iken Güney Yarım Küre'de kış olması gibi) yaşanmasına neden olur.
- Gece-Gündüz Sürelerinin Değişmesi: Yıl içinde gece ve gündüz sürelerinin uzayıp kısalmasının temel nedeni eksen eğikliğidir. Örneğin 21 Haziran'da Kuzey Yarım Küre en uzun gündüzü yaşarken, 21 Aralık'ta en kısa gündüzü yaşar.
- Dönenceler ve Kutup Dairelerinin Sınırları: Yengeç Dönencesi (23°27' Kuzey), Oğlak Dönencesi (23°27' Güney) ve Kutup Dairelerinin (66°33' Kuzey ve Güney) enlem dereceleri, doğrudan eksen eğikliğinin derecesi tarafından belirlenir.
- Matematik İklim Kuşakları: Eksen eğikliği, Dönenceler ve Kutup Daireleri arasındaki sınırları belirleyerek Tropikal Kuşak, Orta Kuşak ve Kutup Kuşağı'nın matematiksel sınırlarını oluşturur.
- Yörüngenin Elips Olmasının Sonuçları: Dünya'nın Güneş çevresindeki yörüngesi tam bir daire değil, elips şeklindedir. Bu nedenle Dünya, yıl içinde Güneş'e yaklaşıp uzaklaşır. Ancak bu durum sıcaklığı etkilemez. Asıl etkisi, Dünya'nın yörüngedeki hızını değiştirmesidir. Dünya, Güneş'e yaklaştığı 3 Ocak civarında hızlanır, bu da Şubat ayının 28 gün sürmesine neden olur. Güneş'ten uzaklaştığı 4 Temmuz civarında ise yavaşlar, bu da Eylül ekinoksunun 21 Eylül yerine 23 Eylül'e gecikmesine yol açar. Bu hız değişimi, Kuzey Yarım Küre'de yaz mevsiminin, Güney Yarım Küre'deki yaz mevsiminden daha uzun sürmesine neden olur.
Dünya'nın şekli ve bu dinamik hareketleri, bir sonraki bölümde ele alacağımız Türkiye'nin iklimi gibi bölgesel coğrafi özelliklerin temelini oluşturan küresel bir sistemdir.
Bölüm 3: Türkiye'nin İklimi
3.1. Türkiye İklimini Etkileyen Faktörler
Türkiye'nin iklimi, tek bir faktörle açıklanamayacak kadar zengin bir çeşitlilik sunar. Bu çeşitlilik, ülkenin hem matematiksel (mutlak) konumunun hem de kendine özgü özel (göreceli) konum özelliklerinin birleşiminden doğan karmaşık bir sonuçtur. Türkiye'nin iklim karakterini anlamak için bu faktörleri bütüncül bir yaklaşımla ele almak gerekir.
- Matematik Konum (Enlem Etkisi) Türkiye'nin 36°-42° kuzey paralelleri arasında, yani orta kuşakta yer alması, iklimi üzerinde belirleyici sonuçlar doğurur. Bu konumun başlıca etkileri şunlardır:
- Akdeniz iklim kuşağında yer alır.
- Yıl boyunca etkili olan Batı rüzgarlarının etki alanındadır.
- Kış aylarında sıkça cephesel yağışlar görülür.
- Dört mevsim (ilkbahar, yaz, sonbahar, kış) belirgin olarak yaşanır. Ayrıca Türkiye'nin Kuzey Yarım Küre'de olması nedeniyle en sıcak ve en soğuk aylar belirlidir. Ancak karaların çabuk ısınıp çabuk soğuması, denizlerin ise geç ısınıp geç soğuması nedeniyle bir farklılaşma görülür: Karasal bölgelerde en sıcak ay Temmuz, en soğuk ay Ocak iken; denizel bölgelerde en sıcak ay Ağustos, en soğuk ay ise Şubat olarak gerçekleşir.
- Özel Konum (Göreceli Konum) Türkiye'nin iklim çeşitliliğinin asıl kaynağı, özel konum özellikleridir.
- Yer Şekilleri: Ülkemizin en önemli iklim şekillendiricisidir. Akdeniz ve Karadeniz'de dağların kıyıya paralel uzanması, denizel havanın iç kesimlere sokulmasını engellerken, kıyı ile iç kesimler arasında belirgin iklim farklılıkları yaratır. Ege'de dağların kıyıya dik uzanması ise denizel etkinin iç kısımlara kadar ulaşmasını sağlar. Ayrıca, kısa mesafelerde yükseltinin ve engebenin hızla değişmesi, iklimin de hızla değişmesine neden olur.
- Çevresindeki Denizler (Denizellik ve Karasallık): Türkiye'nin üç tarafının denizlerle çevrili olması, kıyı bölgelerinin daha ılıman ve nemli (denizel) bir karaktere sahip olmasını sağlar. Denizel bölgelerde yıllık ve günlük sıcaklık farkları daha azdır. İç kesimler ise deniz etkisinden uzak olduğu için daha sert ve kurak (karasal) bir iklime sahiptir; bu bölgelerde sıcaklık farkları çok daha yüksektir.
- Çevresindeki Basınç Merkezleri: Türkiye, çevresindeki büyük kara ve deniz kütleleri üzerinde oluşan basınç merkezlerinden yıl boyunca etkilenir. Kışın Sibirya'dan gelen yüksek basınç dondurucu soğuklara, İzlanda'dan gelen alçak basınç ise ılık ve yağışlı havalara neden olur. Yazın ise Basra'dan gelen alçak basınç sıcak ve kurak havayı, Azor'dan gelen yüksek basınç ise genellikle güneşli ve stabil havayı beraberinde getirir.
3.2. Türkiye'de İklim Elemanları
Yukarıda belirtilen genel faktörler, Türkiye'de sıcaklık, basınç, rüzgar, nem ve yağış gibi ölçülebilir iklim elemanlarını somut bir şekilde şekillendirir.
- Sıcaklık
- Ocak Ayı: En soğuk yerler, karasallık, yükselti ve Sibirya yüksek basıncının etkisiyle Kuzeydoğu Anadolu'dur. En sıcak yerler ise enlem ve denizellik etkisiyle Akdeniz kıyılarıdır.
- Temmuz Ayı: Peki, aynı enlemde olmalarına rağmen Güneydoğu Anadolu yazın Akdeniz kıyılarından neden daha sıcaktır? Cevap, karasallık, Basra alçak basıncı ve onun etkisiyle gelen kavurucu Samyeli rüzgarında yatmaktadır. Bu faktörler nedeniyle en sıcak yerler Güneydoğu Anadolu Bölgesi'dir. En serin yerler ise yükselti nedeniyle yine Kuzeydoğu Anadolu'dur (Erzurum-Kars Platosu).
- Yıllık Ortalama: Yıllık ortalama sıcaklığın dağılışı da benzer bir desen izler. En yüksek sıcaklıklar güney kıyılarında, en düşük sıcaklıklar ise Kuzeydoğu Anadolu'da görülür.
- Basınç ve Rüzgarlar
- Türkiye'yi etkileyen dört ana basınç merkezi; İzlanda, Sibirya, Azor ve Basra'dır. Sibirya ve Basra termik kökenli ve mevsimlik, İzlanda ve Azor ise dinamik kökenli ve daha sürekli etkilidir.
- Türkiye'de etkili olan yerel rüzgarlar, genellikle "Kayıp-Sakal" kodlamasıyla akılda tutulur. Kuzey sektörlü rüzgarlar (Karayel, Yıldız, Poyraz) geldikleri yerin enleminden dolayı havayı soğutur. Güney sektörlü rüzgarlar (Samyeli/Keşişleme, Kıble, Lodos) ise havayı ısıtır.
- Nemlilik ve Yağış
- Yağış Dağılışı: Türkiye'de yağışın dağılışı oldukça düzensizdir. En fazla yağış alan yerler; dağların kıyıya paralel uzandığı Doğu Karadeniz, Batı Karadeniz, Menteşe Yöresi (Muğla), Nur Dağları (Hatay) ve Hakkari bölümüdür. En az yağış alan yerler ise çevresine göre çukurda kalan Tuz Gölü ve çevresi ile Iğdır Ovası'dır.
- Kuraklık: Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu'dan daha fazla yağış almasına rağmen, yaz aylarındaki aşırı sıcaklık ve şiddetli buharlaşma nedeniyle Türkiye'nin en kurak bölgesidir. Bu durumun temel nedeni, bölgenin çöl rüzgarı olan Samyeli'ye ve Basra alçak basıncının etkisine çok fazla maruz kalmasıdır.
- Yağış Oluşum Şekilleri:
- Orografik (Yamaç) Yağışlar: Dağların kıyıya paralel uzandığı Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde yaygındır.
- Konveksiyonel (Yükselim) Yağışlar: Isınan havanın yükselmesiyle oluşur. İç Anadolu'da ilkbaharda ("Kırkikindi Yağışları"), Doğu Anadolu'da ise yaz aylarında görülür.
- Cephesel Yağışlar: Sıcak ve soğuk hava kütlelerinin karşılaşmasıyla oluşur. Türkiye'nin orta kuşakta yer alması nedeniyle özellikle kış aylarında ülkenin büyük bölümünde, en belirgin olarak da Akdeniz iklim bölgesinde görülür.
3.3. Türkiye'nin İklim Tipleri
Türkiye'yi etkileyen tüm faktörler ve iklim elemanları bir araya gelerek, ülkemizde üç ana iklim tipi ve bunların alt varyasyonlarını oluşturur.
- Karadeniz İklimi Karadeniz kıyı şeridi boyunca görülür. Her mevsim yağışlıdır ve yıllık sıcaklık farkı azdır. En fazla yağış sonbahar mevsiminde düşer. Bu nedenle Türkiye'de yağış rejiminin düzenli olduğu tek iklimdir. Doğal bitki örtüsü, alçaklarda geniş yapraklı (kayın), yükseklerde iğne yapraklı (ladin) ağaçlardan oluşan karışık ormanlardır. Bölgenin hakim toprak tipi verimli olan kahverengi orman toprağıdır. Bununla birlikte, Rize çevresinde aşırı yağış nedeniyle görülen lateritleşme ve Batı Karadeniz'de (Zonguldak çevresi) iğne yapraklı ormanlar altında oluşan podzol toprakları, ana iklim tipinden ziyade dar alanlarda görülen mikroklima özelliklerini yansıtır.
- Akdeniz İklimi Akdeniz, Ege ve Güney Marmara kıyılarında etkilidir. Temel karakteristiği yazların sıcak ve kurak, kışların ise ılık ve yağışlı geçmesidir. En fazla yağış kış mevsiminde ve cephesel kökenlidir. Doğal bitki örtüsü, yangınlara dayanıklı Kızılçam ormanlarıdır. Bu ormanların tahrip edildiği yerlerde ise bodur ağaçlardan oluşan Maki ve daha da cılız olan Garig toplulukları görülür. Karakteristik toprak tipi, içindeki demir oksitlerden dolayı kırmızı renkli olan Terra Rossa'dır.
- Karasal İklim Türkiye'de en geniş alana yayılan iklim tipidir. Deniz etkisinden uzak iç bölgelerde görülür ve kendi içinde üç alt tipe ayrılır:
- İç Anadolu Tipi (Ilıman Karasal): Yazlar sıcak ve kurak, kışlar ise soğuk ve kar yağışlıdır. En yağışlı mevsim, konveksiyonel yağışların görüldüğü ilkbahardır. Doğal bitki örtüsü, ilkbahar yağışlarıyla yeşeren, yazın ise sararan cılız ot toplulukları olan Bozkır'dır (Step).
- Güneydoğu Anadolu Tipi: İç Anadolu'ya göre yazları daha sıcak ve kuraklık daha şiddetlidir. En önemli farkı, en yağışlı mevsimin kış olmasıdır.
- Doğu Anadolu Tipi (Sert Karasal): Özellikle Erzurum-Kars Platosu'nda görülür. Kışlar çok uzun, sert ve dondurucu soğuk geçer. Yazlar ise kısa, serin ve yağışlıdır. En yağışlı mevsim yazdır. Bu yaz yağışlarıyla yeşeren gür ve uzun boylu otlaklara Alpin Çayırları denir. Bu çayırların altında oluşan Çernezyom (kara toprak), humus bakımından dünyanın en verimli toprağıdır.
Sonuç olarak, Türkiye'nin iklim çeşitliliği, ülkenin coğrafi konumunun ve yer şekillerinin bir armağanıdır. Bu zenginlik, tarım ürünlerinden turizm potansiyeline, yerleşme biçimlerinden insanların yaşam tarzlarına kadar ülkenin sosyal ve ekonomik yapısı üzerinde derin ve belirleyici izler bırakmaktadır.